
Bir donem piyasalara hakim olarak Turkiye iktisadi hayatinda etkin rol oynayan Banker Kastelli ismiyle taninan Abidin Cevher Ozden dun ogle saatlerinde Kadikoy'deki ofisinde, agzina bir mermi sikmak suretiyle intihar ederek vefat etmistir.
http://www.ntvmsnbc.com/ sitesinden:
İSTANBUL - Kadıköy Kuşdili Caddesi üzerinde bulunan Efes Çarşısı’nın ikinci katındaki bürosunda ağzına silah dayayan Abidin Cevher Özden, silahı ateşledi. Özden, olay yerinde hayatını kaybetti.
Sabah saatlerinde Kadıköy’de bulunan Efes pasajındaki işyerine giden Abidin Cevher Özden, bir süre sonra tabancasıyla kafasına ateş ederek intihar etti. Silah sesini duyan vatandaşların haber vermesi üzerine, olay yerine gelen güvenlik güçleri, Özden’in cesediyle karşılaştı.
6 MEKTUP BIRAKTI
Abidin Cevher Özden’in avukatı, ailesi ve cumhuriyet savcısının da aralarında bulunduğu kişilere hitaben 6 ayrı mektup bıraktığı öğrenildi.Özden’in intiharının ardından cumhuriyet savcısı ile polisin olay yerindeki incelemesi tamamlandı. İş adamının intihar ettiği tabancanın, kendisine ait ruhsatlı bir silah olduğu açıklandı.
Özden’in intiharından önce, 6 ayrı zarf içinde, avukatı Tufan Atlı’ya, ailesi ve cumhuriyet savcısının da aralarında bulunduğu kişilere hitaben 6 ayrı mektup yazıp bıraktığı, savcıya bırakılan mektubun içinde ayrıca basına hitaben bir yazı da bulunduğu öğrenildi.Özden, daha önce de oğlunun mezarı başında intihar girişiminde bulunmuştu.
AVUKATI: SIKINTISI VARDI
Cevher Özden’in avukatı Tufan Atlı, Özden’in 3-4 ay önce de bir intihar girişiminde bulunduğunu belirterek, “Sıkıntısı vardı. Refahtan gelen bir insanın büyük krize düşmesi insanı bunaltıyor” dedi.Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Atlı, şunları söyledi: “Bürosunda ağzına ateş ederek intihar etmiş. Bu kez başardı. Karacaahmet’te oğlunun mezarı başında intihara teşebbüs ettiği silahtan farklı bir silah kullanmış. En son 2-3 gün önce görüşmüştüm. Bana, içeriğini hiç kimseye söylemememi istediği bir mektup bırakmıştı. Mektubu henüz açıp okumadım. En son 3-4 ay önce bir teşebbüsü olmuştu. Sıkıntısı vardı. Refahtan gelen bir insanın büyük krize düşmesi insanı bunaltıyor. 1988 yılında sıkıntıya düştüğünde, bunu aşacağımızı söylemiştik ve krizi aşmıştık. Son görüşmemizde, önümüzdeki sıkıntıları yine aşacağımızı söyledim.”Tufan Atlı, Abidin Cevher Özden’in intihar ettiği masanın üzerinde kendisine hitaben yazılmış bir not bulunduğu ve bu notun içeriğinin ne olduğuna ilişkin soruyu yanıtlarken, notu görmediğini ve içinde yazılanlar hakkında bilgisi olmadığını söyledi.
BİR DÖNEME DAMGA VURMUŞTU
1933’de Trabzon’un Sürmene ilçesinde doğan Abidin Cevher Özden, 1980’li yıllarda yaşanan banker krizinin baş aktörlerindendi. Abidin Cevher Özden, Türkiye’ye bankerliği ilk getiren kişi olarak biliniyor. Banker Kastelli adıyla bankerlik yapan Özden, sinema dünyasının ünlü isimlerinin rol aldığı reklam filmiyle tanındı. Turgut Özal’ın ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde alınan bir karar ile bankaların bankerler aracılığıyla mevduat sertifikası satması engellenmişti. Bu karar Banker Kastelli’nin de sonunu getirdi. Cevher Özden, yüzbinlerce kişinin battığı banker furyasıyla özdeşleşmişti. Kastelli’nin o dönem piyasadan 100 milyar lira topladığı belirtiliyor.
Halkın vadesi gelen ana para ve borçlarını ödeyemeyince Cevher Özden yurt dışına kaçtı. Elleri kelepçeli Türkiye’ye getirildi, davası 8.5 yıl sürdü ve beraat etti.Abidin Cevher Özden, parasını almak için Şubat 2001’de geldiği Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) devredilen Ulusal Bank’ın Maslak’taki Merkez Şubesi’nin girişinde de ‘Yıkarım burayı’ diye söylenmişti.Özden, Balkaner Grubu mallarının Ocak 2005’deki satışında da olay çıkartmıştı. TMSF’nin Esentepe’deki merkez binasında gerçekleştirilen açık artırma öncesinde salona gelen Özden, satışa çıkartılan mücevherlerin toplam değerinin 10 milyon dolar olduğunu ancak bu değerin çok altında fiyat biçildiğini iddia etmişti. Özden’in, yetkililer tarafından bina dışına çıkarılmasının ardından satış yapılmıştı.Özden, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Kürşat Yılmaz ile iş adamı Korkmaz Yiğit, türkücü İbrahim Tatlıses ve manken Tuğba Özay’ın da aralarında bulunduğu 47 sanıklı dava kapsamında tutuksuz olarak yargılanıyordu. Bu dava kapsamında geçtiğimiz yılın Aralık ayında verilen mütalaada Özden’in “suç işlemek için kurulan örgüte üye olmak”, “yağma” ve “yağmaya yardım etmek” suçlamalarına ilişkin 16,5 yıldan 37,5 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenmişti.
Konuyla ilgili olarak diger bir aciklama da http://www.tarihsayfam.com/ sitesinden:
Banker Skandalı ve Özal'ın Önlenemeyen Yükselişi
Temmuz 1982
Yarım yüzyılda 17 kez IMF ile stand-by veya çerçeve anlaşması imzalayarak ekonomisinin içine sürüklendiği krize çare arayan, istikrar önlemleri uygulayan Türkiye 1970'li yılların sonlarında yine bir ekonomik kriz içine girmiş ve kurtuluşu Turgut Özal'da bulmuştu.1980 yılı başında bir azınlık hükümeti kuran Süleyman Demirel, Özal'ı da tam yetkiyle ekonomi yönetiminin başına getirmiş ve o da daha sonra "24 Ocak kararlan" diye anılacak bir istikrar paketini uygulamaya koymuştu. Her zaman olduğu gibi "kemer sıkma" politikasına dayanan Özal'ın programı Türkiye'yi "serbest piyasa düzeni"ne ulaştırma iddiasını taşıyordu.Başka toplumsal ve siyasal etkenlerin yanı sıra aynı zamanda böylesi bir ekonomik istikrar programının da siyasi bir gereği olarak 12 Eylül 1980'de bir askeri darbe oldu ama Özal görevinden alınmadı. Tam tersine Demirel hükümetinin bir bürokratı iken cunta hükümetinin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak daha da güçlü bir şekilde misyonuna devam edecekti. Kaya Erdem ise Maliye Bakam olarak Özal'ın en önde gelen yardımcısıydı. Bu ikilinin serbest piyasa düzenine geçişin bir gereği olarak yaptıkları işlerden biri ise faizlerin serbest bırakılması olacaktı. Türkiye'de sermaye birikimi yetersiz olduğu için mali sistem de her zamanki gibi zayıf ve birçok sorunla yüz yüzeydi. Daha hızlı ve vahşi bir sermaye birikiminin sağlanması için serbest bırakılan faizler ve devreye sokulan yeni bazı ekonomik politikalar sonucunda Türkiye'deki banker sayısında bir patlama meydana gelecek ve bankalar büyük ölçüde bu bankerler aracılığıyla halktan para toplar hale gelecekti.O dönemde Türkiye'deki 38 bankanın 31'i bu bankerler aracılığıyla mevduat sertifikası pazarlıyor ve böylece mali sisteme yeni kaynak bulunmuş oluyordu. Ancak denetimsiz ve bilinen alaturka ölçülerin de iyice ötesine giden bu "piyasa bankerleri" olayında ipin ucu fena halde kaçacaktı. Her türlü üç kağıtçı, iflas eden tüccarlar, emekli memurlar, emlakçılar, kaportacılar, kasaplar, ev kadınları veya köşe başındaki bakkal, 18 yaşından 70 yaşına kadar, her yaştan, her baştan ve her cinsten Türk vatandaşı birkaç ay içinde "banker" olup çıktı!1981 yılında sayılarının bini aştığı tahmin edilen bankerleri bir ölçüde denetim altına almak için bir yasa çıkarılarak 15 Ekime kadar yeniden başvuru yapmaları istenecek ancak yasal süre dolduğunda başvuranların sayısı 278'de kalacaktı. Ama başvurmayanlar da faaliyetlerine pekala devam ediyor, gazetelere tam sayfa ilanlar vererek halktan para toplamalarına kimse bir şey diyemiyordu.Yıllık enflasyon yüzde 30'larda iken aylık yüzde 10-12 ile para toplayan bu bankerlere güvenilemeyeceğini, hemen hepsinin yakında batmak zorunda kalacağını herkes biliyor, konuşuyor ama bir yandan da evini, arabasını satıp bankerlere yatırarak, bir süre için de olsa bu "saadet zinciri"nden pay kapmak için can atıyordu.3 milyon liraya lüks bir dairenin satın alınabildiği o günkü rakamlarla bu bankerlerde toplanan para 150 milyar lirayı geçiyordu. Yine o günlerdeki döviz kuru dijkate alındığında bir buçuk milyar dolara yakın bir para toplanmıştı ki, 1981 Türkiye'sinin ölçüleri çerçevesinde bu oldukça büyük bir miktardı. Durumun nasıl bir felakete doğru gittiğini görenler müdahale etmeye çalışacaklar, bankerlerin sıkı bir denetim altına alınmasını ve faiz oranlarında da bazı düzenlemeler yapılmasını isteyeceklerdi. Ama Turgut Özal-Kaya Erdem ikilisi bu tür müdahalelere şiddetle karşı çıkacaklar, bunun "serbest piyasa" mantığına uygun olmadığını söyleyeceklerdi.1981'de Özal'ı Türkiye'de "Yılın Adamı" seçen ünlü Euromoney dergisi "Türk Mucizesi"nden söz ediyordu. Başbakan Yardımcısı Turgut Özal 5 Nisan 1982'de İstanbul'da yaptığı bir konuşmada şöyle diyecekti: "1981 yılında alınan ekonomik sonuçlar uygulanmakta olan politikaların doğruluğunu göstermiştir.Enflasyon yüzde 30'a çekilmiş, yüzde 4,4 büyüme hızına ulaşılmış, sanayi ürünleri ihracatında yüzde 120 oranında artış sağlanmıştır." Merkez Bankası Başkanı Osman Şıklar aynı günlerde yaptığı bir açıklamada "Avrupa bizi kıskanır duruma geldi" diyecek kadar kendinden geçmişti. Bu çılgınlık, bu acayip saadet zinciri tabii ki bir gün gelecek kırılacaktı ve o günün gelmesi çok gecikmedi. 1981 sonbaharında bankerler birer-ikişer batmaya başladığında Eylül ayında Maliye Bakanı Kaya Erdem bir gazeteye verdiği demeçte ağzından baklayı çıkarıverdi; "Vatandaş üç-beş kuruş fazla kazanmak için kumar oynamıştır" deyiverdi. Kumarda kazanmak kadar kaybetmek de vardı ve sağlam yatırım yapmayan vatandaş kaybedecekti.Maliye Bakanının bu sözleri birkaç hafta içinde yüzlerce bankerin batmasını, topladıkları paralarla birlikte ortadan kaybolmasını getirecekti. Bu bankerlere, yani tefecilere bağlı olarak iş yapan firmalar da batıyor ve banka sistemi içinde iş görmeye çalışan büyük sanayi kuruluşları da sallanıyordu. Ama Özal "Batan batar, kalan sağlar bizimdir" derken hiç umursamıyordu. Serbest piyasa böyle bir şeydi, yanlış yapan ve aşırı risk yüklenen sonuçlarına katlanırdı.Bu sıralarda gazetelere yansıyan ilginç bir olay bankerlere umut bağlayanların kimlere kadar uzandığını gözler önüne seriyordu. O sıralarda 12 Eylül cuntası kendi seçtiği isimlerden bir Danışma Meclisi de kurmuştu ve eski başbakanlardan Prof. Sadi Irmak da bu Meclisin başkanlığına seçilmişti. 27 Kasımda resmi plakalı aracıyla Ankara'da bir banker kuruluşunu ziyaret eden Meclis Başkanı 28 Kasım 1981 günkü gazetelere şöyle haber olacaktı: "Dün Ankara'daki nezaket ziyaretlerini sürdüren Danışma Meclisi Başkanı Sadi Irmak son ziyaretini bir bankerlik kuruluşuna yaptı. Burada gazetecilerle görüşen Irmak, para yatırmadım, çekmedim de. Eski bir dostumdur, ziyaretine geldim' dedi. 001 plakalı arabasını Kızılay'ın göbeğinde kaldırıma çektiren Irmak, ceketinin sağ cebinden dışarıya taşan ve mevduat sertifikasına benzeyen iki adet kağıdın göründüğünü fark edince de hemen pardösüsünün düğmelerini ilikledi. Irmak'ın ayrılışından sonra bankerlik kuruluşunun müdürü de bilgi vermekten kaçındı ve sorular karşısında 'Hesabı vardır da diyemem, yoktur da diyemem. Biliyorsunuz bu konu gizlidir' dedi." Ancak hızla batmakta ve ortadan kaybolmakta olan küçük ve orta büyüklükteki bankerlerden kurtulunmakla kalınmayacak, sıra büyüklere ve en büyüğe gelecekti. "Banker Kastelli" adıyla tanınan Cevher Özden gerçekten de piyasanın en büyüğü idi ve 150 milyar lirayı aşan paranın yaklaşık 100 milyarını toplamıştı.Ancak bir yandan da piyasanın artık tahammül edilemez duruma gelen risklerini ve potansiyel hasarı denetim altına almak için getirilmek zorunda kalınan kimi önlemler, bankaların mevduat sertifikası satışına getiren sınırlamalar ve daha sonra yasaklamalar Banker Kastelli'nin de sonunu getirecekti.1982 yazına doğru artık sadece Çavuşoğlu-Kozanoğlu grubuna bağlı Hisarbank'ın ve Özer Çiller'in başında bulunduğu İstanbul Bankası'nın sertifikalarını satmaktan başka bir yolu kalmayan Kastelli'ye son darbe 18 Haziran 1982'de indirildi. Bu tarihte İstanbul'da yapılan toplantıda o sırada Türkiye'de faaliyet gösteren 40 bankanın hepsinin imzaladığı bir kararla artık "Bankalar bankerler aracılığıyla mevduat sertifikası satmayacaklar ve pazarlamayacaklar"dı.Halktaki güvensizlik had safhada olduğu için bankaların bu kararı gazetelerde yarım sayfayı bulan büyük ilanlarla duyuruluyordu, ama aynı gazete sayfalarının diğer yarısında Banker Kastelli'nin ilanları da çıkmaya devam ediyordu.Son zamanlarında Türkiye'nin en ünlü artist ve aktörlerine reklam filmleri çektiren Kastelli, "Güven tecrübe edilmez, tecrübeden doğar" diyordu. Kastelli gerçekten de tecrübeliydi ve gazetelerde bu ilanlar çıkarken, 19 Haziran Cumartesi günü soluğu İsviçre'de alacaktı.Uçak bileti gidiş-dönüştü ve dönüş tarihi olarak da 22 Haziran Salı günü görünüyordu. Ama Banker Kastelli o tarihte dönmeyecek, çok daha sonra Türkiye'ye döndüğünde hakkında verilen gıyabi tutuklama kararı vicahiye çevrilerek yeni ikamet adresi Bayrampaşa Cezaevi olacaktı. Kastelli'nin çöküşüyle mali sistemin ağır bir darbe yiyeceğini bilen Özal ve Erdem, Ziraat Bankası ve Pamukbank aracılığıyla Kastelli'ye büyük miktarda kredi sağlamaya çalışmış ancak başaramamıştı.Kastelli'nin ardından Hisarbank ve İstanbul Bankası da batacaktı. Böylece Türkiye ilk kez o tarihlerde tanık olduğu banka batışlarına daha sonraki yıllarda bir çok kez tanık olacak ve hatta alışacaktı, ama her şeyin ilki en etkili örnek olmaya da devam ediyordu. On binlerce insanı perişan eden, intiharlara yol açan tam bir facia ortaya çıkacaktı. Ama Kastelli'nin peşinden sürükledikleri bu kadarla kalmayacaktı. Maliye Bakanı Kaya Erdem de hemen istifa etmeye kalkışacak ancak Turgut Özal engelleyecekti. "Şimdi istifa edersek olayın sorumluluğu bizim sırtımıza kalır, biraz zaman geçsin" diyecek ve gerçekten de yaklaşık bir ay sonra, 13 Temmuz 1982'de ikisi de istifa edecekti. Özal ve Erdem Temmuz 1982'de istifa ettiler ama aradan bir buçuk yıl geçmeden ve hem de daha güçlü bir şekilde tekrar geldiler. Kasım 1983'de yapılan seçimlerin ardından Özal Başbakan, Erdem ise yine Maliye Bakanı olarak geri dönecekti. Bu çapta bir skandalin sorumluluğu bile Özal'ın yükselişini önleyememişti. Vatandaş bu ikiliye güvenerek bir buçuk milyar dolarlık bir kumar oynamış ve kaybetmişti ama vatandaş kumarı seviyordu.
http://www.referans.com/ sitesinden Ismet Ozkul yorumu:
Kendi adı yerine, yarattığı marka olan Banker Kastelli diye anılan Abidin Cevher Özden, iletişim ve pazarlama ustası bir "finans gerillası" idi.
Bir öncü idi: Borsa ve bankacılık alanında döneminin çok önünde koşan yeni ürünlerle toplum karşısına çıktı. Daha önce bilinmiyor olmasına rağmen bu ürünleri etkili bir şekilde pazarlama başarısını gösterdi. Daha bankacılık sektörünün serbest faizi bile yeni tanıdığı bir dönemde, mevduat sertifikası gibi menkul kıymete dayalı finansman araçlarını kullandı. Daha çoğu banka bile bihaberken repo uygulamalarını denedi. Hisse senedi piyasasında piyasa düzenleyiciliği denemelerine ilk girişen de oydu. Tercüman Mahallesi konut projesi, aslında Türkiye'deki ilk mortgage girişimi olarak kabul edilebilir. Konutlar senetle satılacak, senetler teminat gösterilerek alınan krediler ile inşaat hızla bitirilecekti.
Kontrol dışıydı: Hep düzenlenmemiş, kuralları ve kurumları oluşmamış sularda gezindi, mevzuat boşluklarını asıl yaşam alanı olarak seçti.
Aşırı risk müptelasıydı: Üstün bir zeka ve yaratıcılıkla kuralsız alanlarda öncü işler yaparken, hesabını ne kadar iyi yaparsa yapsın, hep aşırı riskler üstlendi ve yarattı. Kurumları oluşmamış alanlarda giriştiği aşırı riskli büyük projeler, hep hüsranla sonuçlandı. Bu hüsranın yıkıntısı altında binlerce tasarruf sahibi de kaldı. Kendisi sonunda kimseye borcu kalmadığını söylese de, hep trajedilerle hatırlandı. Bu yüzden belki de bir "finans dahisi" olarak anılabilecekken sektörün "günah keçisi" olarak kaldı. Yasaklı banker olmaktan kurtulamadı.
Can yaktı ama antipatik olmadı: Banker skandalı, ya da faciası diye tarihe geçen bir dönemin baş aktörü olmasına rağmen hep toplumda bu durumla hiç örtüşmeyen bir sempatiyle karşılandı. Bunda zeki, delidolu, küfürbaz, kendine hep güvenen kişiliği ve yüksek iletişim yeteneği büyük rol oynadı.
Mahallenin delisi olarak kaldı: Bu özellikleriyle o hep "mahallenin delisi" olarak kaldı. Toplum tarafından anlaşılmadığını, kendisinin öncü, yaratıcı, zeki ve akıllı olduğunu savundu, durdu; bütün deliler gibi... Ama hiçbir zaman o sistem içinde tam anlamıyla meşru bir yer edinemedi. Hiç kitap okumamış olmakla övünürken Sorunlarla Sermaye Piyasası diye bir kitap yazması da, Başbakan Turgut Özal'a ikinci köprünün finansmanı için farklı ne tür sermaye piyasası araçları kullanabileceği konusunda akıllar verse de durumu değiştiremedi.
Hayatında iki ödül almıştı. Birisini Kızılay'dan, diğerini Bakırköy Akıl Hastanesi'nden. Bankerlik depreminin kahramanı ve mahallenin delisi için garip bir tecelli doğrusu...
Finans sektörünün bir öncü gerillası olarak sistemin sınırlarını zorladı. Sistem onu bir öncü, bir gerilla olarak değil, bir terörist olarak gördü ve kendinden uzak tutmaya çalıştı, yasakladı. Çok erken uygulamaya çalıştığı şeyler onu bir günah keçisi yapmıştı, oysa bugün o günahlar, sistemin zenginliğinin bir parçası olarak görülüyor.
www.referans.com dan Ayten Guvenkaya'nin haberi:
1980'lı yılların başında yaşanan bankerler dönemine imza atan ve Banker Kastelli olarak tanınan Abidin Cevher Özden, altı ayrı mektup bırakarak intihar etti.
"Cahilliği bir sanata dönüştürmek istedi. Bir zekası, bir de yeteneği vardı. Ama onlara gereğinden fazla güvendi. Özellikle yükseliş günlerindeki gerçeğinin, bir boşluğun karşılığı, geçici bir durum olduğunu kavrayamadı. Konuşması da giderek kabalaştı, sözgelimi Nokta'da şu sözleri de kapsayan bir demeci yayımlandı: "Ben aracıyım. Paranın Lüks Nermini'yim. Benim bütün yaptığım o....'yla zamparayı buluşturmaktan ibaret."
Yazar Cemal Süreyya, "99 Yüz" kitabında Türkiye'nin en büyük bankeri olan ve "Banker Kastelli" lakabıyla bilinen Abidin Cevdet Özden'i böyle tanımlıyordu. Özden, dün öğlen Kadıköy'deki bürosunda kendisine ait ruhsatlı silahı ile intihar etti. Özden, avukatı Tufan Atlı, ailesi ve Cumhuriyet Savcısı'nın da aralarında bulunduğu kişilere hitaben altı ayrı mektup bıraktı. Savcıya bırakılan mektubun içinde ayrıca basına hitaben bir yazı da bulundu.
Bu kez başardı
Bıraktığı notta, niyetinin kimseyi aldatmak olmadığını yazan Kastelli, haksız yere suçlandığını belirtti. Özden notunda, "Bugüne kadar işlerim ters gitti. Niyetim; kimseyi aldatmak ve kandırmak değildi. Bu nedenlerle ailemle aram bozuldu. Ölümümden kimse sorumlu değildir" ifadesini kullandı. Özden'in avukatı Tufan Atlı, Özden'in daha önce de intihar girişiminde bulunduğunu açıkladı. Atlı, "Bu kez başardı. Karacaahmet'te oğlunun mezarı başında intihara teşebbüs ettiği silahtan farklı bir silah kullanmış. En son iki üç gün önce görüşmüştüm. Bana, içeriğini hiç kimseye söylemememi istediği bir mektup bırakmıştı. Mektubu henüz açıp okumadım. En son üç dört ay önce bir teşebbüsü olmuştu. Sıkıntısı vardı. Refahtan gelen bir insanın büyük krize düşmesi insanı bunaltıyor. 1988'de sıkıntıya düştüğünde, bunu aşacağımızı söylemiştik ve krizi aşmıştık. Son görüşmemizde, önümüzdeki sıkıntıları yine aşacağımızı söyledim" dedi.
Cevher Özden'in, geçen ay karısı ve çocukları ile malvarlığı kavgasına girdiği ve sorunlar yaşadığı da ortaya çıkmıştı. Borçları nedeniyle Özden'lerin Maçka'daki evlerine haciz geldiği ileri sürülürken, Özden'in üvey oğlu Cemil Bahadır, annesinin üzerine kayıtlı 3 milyon dolar değerindeki dairenin Özden tarafından hileyle alınmak istendiğini savunmuştu.
Bahadır Kastelli'nin borçlu gözüktüğü Nurgül Kaya ile ilişkisi olduğunu iddia etmiş, Kastelli'nin öz oğlu Nedim Özden de bu iddialara destek vermişti.
Özden, 16 Temmuz 2007'de Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı'nda havaya ateş açtığı gerekçesiyle gözaltına alınmış, savcılık sorgusunun ardından serbest bırakılmıştı. Özden, adliyeden çıkarken, "1982'de ölen oğlum Hakan Özden'in mezarını ziyarete gidiyordum. Moralim bozulduğu için tabancamla 11 el havaya ateş açtım. İntihar etmek isteseydim, herhalde havaya ateş etmez kafama sıkardım" diyerek intihar girişimi iddialarını yalanlamıştı. Özden'in son dönemlerinde aile sorunlarıyla iç içe olduğu ve bunaldığı ileri sürülüyordu.
2.5 milyar dolar topladı
1933'te Trabzon'un Sürmene ilçesinin Kastel köyünde doğan Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük bankeri Özden, lakabı Kastelli'yi de doğduğu köyden alıyordu. Lise ikiden terk olan Özden, 1957'de İş Bankası'nın iştiraki olan Saray Sineması'nda muhasebe memurluğuna başladı.
Kontia isimli şirketin sahibi ve borsa acentası olan Ahmet Nedim Akçer ile tanışan Özden, 1960'ta ise Akçer'in acenta ortağı olarak borsa işine el attı. Akçer'in "Borsa'ya gideceksin, devlet tahvili satın alıp, Merkez Bankası'na satıp komisyon alacaksın" önerisini de dinleyen Özden, her defasında yüklüce bir servet kaldırıyordu. Zamanla lüks arabalar ithal etmeye başlayan ve Kastelliler firmasını kuran Özden, 1980'e gelindiğinde artık "süper milyarderdi."
Devlet batar Kastelli batmaz
1980 döneminde serbest piyasa düzenine geçiş Özden için yeni bir dönemin başlangıcıydı. Serbest bırakılan faizler ve devreye sokulan yeni ekonomik politikalar sonucunda o dönem Türkiye'deki banker sayısında da bir patlama yaşandı. Piyasanın en büyüğü haline gelen Kastelli Fikret Hakan, İzzet Günay gibi Yeşilçam'ın ünlü aktörlerine reklam filmleri de çektirmişti. Halk arasındaki ünü "devlet batar Kastelli batmaz"a kadar çıkmıştı. Özden, 1982'ye kadar 550 bin kişiden 2.5 milyar dolar topladı.
Ancak piyasanın denetim altına almak için getirilen önlemler Banker Kastelli'nin de sonunu getirdi.
1982 yazına doğru artık sadece Çavuşoğlu-Kozanoğlu grubuna bağlı Hisarbank'ın ve Özer Çiller'in başında bulunduğu İstanbul Bankası'nın sertifikalarını satmaktan başka bir yolu kalmayan Kastelli'ye en vurucu darbe 18 Haziran 1982'de indi. O tarihte yapılan bir toplantıda, Türkiye'de faaliyet gösteren 40 bankanın hepsinin imzaladığı bir kararla artık "Bankalar bankerler aracılığıyla mevduat sertifikası satmayacaklar ve pazarlamayacaklardı."
Kastelli, önce İsviçre'ye, ardından Tunus'a kaçtı. Kastelli'ye dolandırıcılık dahil 11 ceza davası açıldı. 8.5 ay hapis yatan Kastelli'ye açılan davalar 8.5 yıl sürerken, Kastelli sonrasında aklandı ve itibarı iade edildi. Kastelli'nin ardından Hisarbank ve İstanbul Bankası da battı. O dönemde Kastelli başta olmak üzere diğer bankerler yüzünden parası batan çok sayıda kişi intihar etmişti.
Parasını almak için Şubat 2001'de geldiği Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devredilen Ulusal Bank'ın Maslak'taki Merkez Şubesi'nin girişinde "Yıkarım burayı" diye söylenen Özden, Balkaner Grubu mallarının Ocak 2005'teki satışında da olay çıkartmıştı. TMSF'nin Esentepe'deki merkez binasında gerçekleştirilen açık artırma öncesinde salona gelen Özden, satışa çıkartılan Balkaner'lere ait mücevherlerin toplam değerinin 10 milyon dolar olduğunu ancak bu değerin çok altında fiyat biçildiğini iddia etmişti.
Özden, son olarak İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, Kürşat Yılmaz ile işadamı Korkmaz Yiğit, türkücü İbrahim Tatlıses ve manken Tuğba Özay'ın da aralarında bulunduğu 47 sanıklı dava kapsamında tutuksuz olarak yargılanıyordu